MHP Lideri Devlet Bahçeli: PKK'nın silah bırakma süreci bir an önce tamamlanmalı
MHP Lideri Devlet Bahçeli: PKK'nın silah bırakma süreci bir an önce tamamlanmalı
"Yeni yüzyılda teröre yer yoktur. Ödenen bedellere, çekilen çilelere, acılara tekrar katlanmak söz konusu değildir. Türkiye yeni bir döneme geçmiştir. PKK'nın silah bırakma sürecini tamamlaması sağlanmalı. Provokasyon mahiyetli, hiç kimsenin altından kalkamayacağı yeni çatışmalara yol açacak sivri tahriklere karşı azami derecede dikkat edilmelidir
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu
Bahçeli'nin konuşmasından satır başları şöyle:
"Sözde bir mizah dergisinde efendimiz Resulullah'a yapılan iğrenç saldırıyı nefretle lanetliyorum. İslamofobi tehdidinin ülke içine kadar sızmasına karşı, siyasi, stratejik ve hukuki bir eylem planı hazırlanmasını önemli görüyorum.
Fitne durur mu? Elbette durmadı. Yaylım ateşine ara vermedi. Yapay zeka ile konuştuğumu öne süren özürlü beyinleri, zehirli dilleri şaşkınlıkla izledik. Dublör kullanıyor, gerçekler gizleniyor diyen şarlatanlara hayretler içinde şahit olduk.
ORMAN YANGINLARI
Ormanlar milli servettir. Bir ağacın yanması esasen ülke varlığına kastetmektir. Yangınlar, artık tahammül sınırlarını taşmıştır. Geçen hafta ülkemizde çıkan orman yangınları, olağanüstü önlemlerin alınmasını mecburi hale getirmiştir.
Yangınlar, sabır taşını bile çatlatacak boyutlardadır. Yalnızca izmaritten 81, piknik ateşinden 50 yangının çıkması ihanet değil midir? Uyulması gereken kanunlar vardır ve bellidir. Yeter ki tam ve eksiksiz tatbik edilsin. Yangınlara karşı devletin her kurumu ile dayanışma halindeyiz. Milletimize yangınlarla boğuşan yöre insanımıza geçmiş olsun diyorum. Yaralarımızı saracağımıza inanıyorum.
CHP'NİN KURULTAY DAVASI
Belediyeleri saran yolsuzluk tufanından, kongrelerin gölgelenmesine kadar en başta milletimize büyük bir hakarettir. CHP'nin mahkemelik olması, günden güne ağırlaşan hastalıklı bünyesinin sonucudur. CHP ne yapacağını, ne isteyeceğini bilemez haldedir.
CHP'nin 38'inci kurultayı ile görülen mutlak butlan davası ve duruşmanın 8 Eylül'e ertelenmesinin bizim nazarımızda herhangi bir değeri yoktur. Fakat CHP'nin kendi içinde birlik halinde olması, iç huzur ve dengeyi yakalaması Türk demokrasisinin hayrına olacağı kanaatindeyim.
Sosyalist Enternasyonal'in yörüngesinde dönerek değil, Atatürk'ün izinden yürüyerek istikrarsızlıktan kurtulacakları düşüncesindeyim. 8 Eylül'den bir gün sonra tarihi bir gün olan 9 Eylül'e bir ve bütün halde ulaşması demokratik bir fırsattır.
CHP artık kartel partisidir. Yani siyasi hedefleri için devletin kaynaklarını kanun dışı yollardan kullanacak kadar çizmeyi aşmıştır. Dehşet veren kanunsuzluk, hukuksuzluk ve yolsuzluk markası olmaya da açık ara namzettir.
CHP'nin geleceğini dış güçlerin insaf ve merhametine terk edenlerin Kuva-i Milliye'den, kuva-i milliyetsizliğe geçiş yapmaları oldukça üzücüdür. CHP'nin başkalaşarak iç işgal çephesinin iştahını kabarttığını da değerlendiriyoruz. Muhataplarını samimiyetle ikaz ediyoruz. Aklınızı başınıza alın.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİ
Terörsüz Türkiye hedefi doğru zamanda atılan doğru adımdır. Süreklilik içeren barış ortamına duyulan özlemdir. Komşu coğrafyaları tesirine alan istikrarsızlık dalgasına karşı iç bünyemizde tesis edilen emniyet kuşağıdır.
Yeni yüzyılda teröre yer yoktur. Ödenen bedellere, çekilen çilelere, acılara tekrar katlanmak söz konusu değildir. Türkiye yeni bir döneme geçmiştir. PKK'nın silah bırakma sürecini tamamlaması sağlanmalı. Provokasyon mahiyetli, hiç kimsenin altından kalkamayacağı yeni çatışmalara yol açacak sivri tahriklere karşı azami derecede dikkat edilmelidir.
27 Şubat İmralı açıklamasına müzahir şekilde, PKK örgütsel varlığını feshettiğini 12 Mayıs'ta açıklamıştır. DEM Parti'nin temasları kaydadeğerdir. Kara bir dönem açılmamak üzere kapanmalıdır. Barış havası hakim olmalıdır. Bundan geriye dönüş yoktur.
Türkiyemizin yükselmesi, zenginleşmesi ve güçlenmesi için omuz vermeliyiz. Bizim kendimizi Türk milleti olarak tanımlamamızı sağlayan sosyo-kültürel varlık, bir arada ve beraberce yaşamanın, kaynaşmanın, paylaşmanın ele geçirilemeyecek şifresidir. Zaman zaman Türkiye tek yürek derken muradımız da budur.
Müşterek bir lisanın oluşturduğu çekim alanı, yaşanmışlıklar, var oluş anıları, kadim birikim, millet evlatlarının hayatları, bu değerleri bütünleyen hiç kuşkunuz olmasın ki milli hazinemizin temelini teşkil etmektedir.
Nükleer silahların kullanımı ile ilgili iddialar feci tehditlerin varlığına işarettir. Dünya savaşının fitilini tutuşturmak için planlı bir rekabet söz konusudur. Füzeler, İHA'lar, savaş uçakları, ölen siviller, kaybolan değerler, rezil rüsva olmuş bir dünya gerçeği karşımızdadır. İşte bu ibretlik gerçeğe karşı, Terörsüz Türkiye milli varlığımızın ebedi güvencesidir.
Türkiye'mizi çekemeyen zulüm projeleri devrededir. Bu habis projeleri yırtıp atacağız. Türkiye'yi canımız pahasına koruyacağız. Kayıkçı kavgalarına karnımız toktur."
MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin konuşmasının tamamı:
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Kerbela’da şehit edilen Hz.Hüseyin ile beraber ehli beytin 71 muhterem isminin acısını hissettiğimiz, hepsini birden rahmet ve hürmetle yad ettiğimiz Muharrem ayının beşinci gününde hamd olsun birlikteyiz.
Hüseyni ahlakın izinden yürüyerek Yezid zulmüne amansız karşı duruyor, mazlumların çöl kumlarına dökülen kanlarının esasen hepimizin kanı olduğuna inanıyoruz.
Yabancı benzerlerini aratmayacak ilkellikte yayın yapan sözde bir mizah dergisinde Efendimiz Resulullah’a yapılan iğrenç saldırıyı nefretle lanetliyor, İslamofobi tehdidinin ülke içine kadar sızmasına karşı siyasi, stratejik ve hukuki bir eylem planı hazırlanmasını önemli görüyorum.
Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin kuruluşunun 2234’üncü yıl dönümünü iftiharla kutluyor, aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize uzun ömür, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her kademedeki neferine üstün başarılar diliyorum.
Bu haftaki grup toplantımızın başında müstesna heyetinizi muhabbetle selamlıyor, en iyi dileklerimi sunuyorum.
Bugünkü toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından olmak suretiyle televizyon ekranlarından, sosyal medya platformlarından, radyo kanallarından takip eden aziz vatandaşlarımıza,
Gönül ve kültür coğrafyalarımızda onurlu bir hayatın mücadelesini veren muhterem kardeşlerimize selamların en güzelini iletiyor sağlık, saadet ve esenlikler diliyorum.
İnsan doğar, büyür, yaşlanır; ne bir saniye önce, ne bir saniye sonra olmak üzere ecel hükmü gelince de ahirete göçer.
Bu şaşmaz hayat ve hakikat kaidesi her canlıyı sarıp sarmalamıştır.
Üstelik vaki akıbetten kaçış yoktur, kaldı ki iman etmiş kalpler için böyle bir kaçışa gerek yoktur.
Geçirmiş olduğum rahatsızlık sebebiyle yaklaşık 5,5 aylık bir ayrılığa gönülsüz de olsa boyun eğmek zorunda kaldık.
Buna rağmen çalışmalarımızı kesintisiz sürdürdük.
Türkiye ve dünya gündemini yakinen takip ve not ettik.
İhtiyaç olan her durumda görüş ve düşüncelerimizi aziz milletimizle paylaştık.
Ancak fitne durur mu, elbette durmadı, duraklamadı, yayılım ateşine ara vermedi.
Yapay zekâyla konuştuğumu ileri süren kabak kafaları, özürlü beyinleri, zehirli dilleri şaşkınlıkla izledik.
Dublör kullanılıyor, o değil, yerine robot yapılmış, gerçekler gizleniyor, çoktan öldü diyen şarlatanlara ne yalan söyleyeyim hayretler içinde şahit olduk.
Bilmiyorlar ki, taşıdığımız can emanetini alacak sadece ve sadece hikmetinden sual olunmayacak Yüce Allah’tır.
İnancımız baki ve banidir, nitekim ilahi nizamın akışını engelleyecek, durmaksızın mesafe alan kader çizgisini silip atacak hiçbir kudret yoktur.
Şükürler olsun ki, sağlığımız, saadetimiz ve sükûnetimiz yerindedir.
Üstelik yapacak daha çok işimiz, ulaşılacak daha çok hedefimiz, sevindirecek daha çok dostumuz, titretecek daha çok düşmanımız vardır ve millet yanımızda, Allah bizimledir.
Sakim ile selimi tefrik ederek yolumuza devam edeceğiz.
Hak ile batıl, doğru ile yanlış, masum ile maznun, mazlum ile zalim arasında hiç bocalamadan açık ve net tarafımızı göstererek ilerleyeceğiz.
Biz ilerledikçe haksızlık geriye düşecek.
Biz ilerledikçe hayasızlık mevzi kaybedecek.
Biz ilerledikçe hukuksuzluk tükenip gidecek.
Aynen Tapduk Emre’nin dediği üzere;
Aşk ile yürüyen sırtında dünyayı taşır,
Aşksız yürüyen beden diye bir ceset taşır.
iz aşkla, akılla, azimle, adanmışlıkla, anıtlaşan iman ve iradeyle yürüye yürüye kutlu menzile ulaşacağız, şafağı söken Kızılelmanın tan yeri aydınlığında hep birlikte saf saf toplanacağız.
Yapacağız, başaracağız, fırtınaların şiddeti ne olursa olsun hepsine birden direnerek Türkiye Yüzyılının muzaffer günlerinde buluşacağız.
Gayemiz budur, gayretimiz buna yöneliktir; gafillere, gayrisafisi sıfırlamış gardırop demokratlara, garazkâr siyasi ve ideolojik demagoglara itibarımız ve ihtiramımız ise hiç yoktur.
Türkiye’mizi bekleyen parlak bir gelecektir.
Türk milleti layık olduğu refah, huzur ve gelişmişlik seviyesine muhakkak yükselecektir.
Ne var ki canımızı acıtan, ciğerimizi yakan, kederlenmemize çanak tutan bazı müessif ve münferit olayların varlığını da inkar etmek mümkün değildir.
Her yaz mevsimi geldiğinde çıkan orman yangınları, yeşilin kararması, börtü böceğin kavrulması, ormanlık alanların küle dönmesi, nihayetinde nefes borumuzun tıkanması bunlardan birisidir.
Ormanlar milli servettir.
Ormanlar manevi berekettir.
Bir ağacın yanması, bir ormanın yok olması esasen ülke ve millet varlığına kast etmektir.
İhmalkârlıktan, dikkatsizlikten, düşüncesizlikten, tedbirsizlikten, pervasızlıktan, magandalıktan veya sabotajlardan kaynaklı yangınlar artık tahammül sınırlarından taşmıştır.
Geçen hafta ülkemizin farklı il ve ilçelerinde çıkan orman yangınları olağanüstü önlemlerin alınmasını mecburi hale getirmiştir.
Yaz aylarında acaba ormanlarımız gene yanacak mı sorusunun devamlı surette aklımıza gelmesi, sonra da korktuğumuzun başımıza gelmesi rutinleşen ve milletimizi derinden yaralayan bir kısır döngü halini almıştır.
Başta piknik ateşiyle sigara izmaritinin tutuşturduğu yangınlar sabır taşını bile çatlatacak boyutlardadır.
Yalnızca izmarit atılmasından 81, piknik ateşinden de 50 yangının çıkması, sorarım sizlere ihanet değil midir?
İzmir Buca’da benzin dökerek kasten orman yangınına sebep olan alçağın menfur eylemi düşmanlık değil midir?
Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması, şayet mevzuatta boşluklar varsa derhal takviye ve telafi edilmesi acilen sağlanmalıdır.
Bu kapsamda uyulması gereken kanunlar vardır ve bellidir.
Yeter ki tam ve eksiksiz tatbik edilsin, yeter ki orman yangınlarına neden olan faillerin gözünün yaşına bakılmasın.
Birisi sönen diğeri sökün eden orman yangınlarının Adana, Antalya, Osmaniye, İzmir, Mersin, Muğla, Hatay, Balıkesir, Bilecik, Sakarya, Manisa’yı alevler içinde bırakması hepimizi kahretse de, inanıyorum ki, yanan ormanlarımızın tekrar yeşillenmesi, tekrar eski güzelliğine kavuşması elbirliğiyle mümkün olacaktır.
Çünkü yeşil vatanımızı milli namus görüyoruz.
Yangınlarla mücadelede aktif olarak devreye giren, sahada çalışan görevlilerle koordineli biçimde faaliyet gösteren, zamanında alarma geçen Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfımızın her mensubuna gönülden teşekkür ederim.
Orman varlığını, orman canlılarını yakıp kavuran yangınlara karşı devletin her kurumuyla dayanışma halindeyiz, ateşin üstüne üstüne gitmekten de asla kaçınmayacağız.
Milletimize, yangınlarla boğuşan yöre insanımıza geçmiş olsun diyorum.
Bu felaketin de altından kalkacağımıza, yaralarımızı teker teker saracağımıza kalpten inanıyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Akıl tecrübeden kopuk olunca tereddüt ve tenakuz üretir.
Bu halde zaman, zemin ve mekan farkındalığı zaafa uğrar.
Söz konusu zaaf yalan ve yanlış davaların parlak görünmesini sağlar.
Hazzın, hırsın ve hızın kölesine dönüşenler için dava sadece çıkar davasıdır.
Ruhlarını saran küçüklük duygularını siyasi rant ve ikbal teminine tahvil edenlerin Babil Şeytanı Aranni’den hiçbir farkı yoktur.
Davasını bilmeyenlere tanık olunmayacağı gibi ahlakın yüksek kürsüsünde oturmalarını beklemek de muhataralı ve muhal bir hayaldir.
Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp’in isabetle kaydettiği “Ahlakın kılavuzu vicdandır” sözü bizim için bağlayıcı, her dönem ve devirde genel geçer bir hüküm cümlesidir.
Yine şu sözü kulaklarımızda devamlı çınlamakta, hafıza kayıtlarımızda yer tutmaktadır:
“Bir insanın ahlaktaki eksikliğini ilimde yahut dehadaki fevkalade meziyet ve kuvvetleri telafi edemez.”
Güneş tutulması yaşayan muhalefetin siyasi ahlak ve vicdan bağlamında şiddetli bir yıkıma maruz kaldığı ortadadır.
Filiz verip yapraklanması imkansız kütük gibi görünenlerin ne ülkemize ne de milletimize bir yararı dokunmayacaktır.
Kuşku bulutlarının altında, tedirgin fısıltıların boyunduruğunda, şaibeli ilişkilerin merkezinde yer alanların dört başı mamur siyasi karakter ve ahlaki duruş göstermeleri boşuna bir hevestir.
Belediyeleri saran yolsuzluk tufanından tutun da parti kongrelerinin gölgelenmesine kadar her çarpık ve gayri meşru vakıanın ortaya çıkması en başta milletimize büyük bir hakarettir.
CHP’nin mahkemelik olması günden güne ağırlaşan hastalıklı bünyesinin sonucudur.
Öyle ki CHP, sebebi meçhul bir acının pençesinde ne yapacağını, ne isteyeceğini, ne söyleyeceğini bilemez, tayin edemez haldedir.
Elbette CHP’nin 38’inci kurultayıyla ilgili görülen mutlak butlan davasının ve bu dava duruşmasının 8 Eylül 2025’e ertelenmesinin bizim nazarımızda herhangi bir değeri, bir gündemi yoktur.
Fakat CHP’nin kendi içinde birlik ve dirlik halinde olması, iç huzur ve dengeyi yakalaması Türk demokrasisinin hayrına olacağı kanaatindeyim.
Sosyalist Enternasyonal’in yörüngesinde sorgusuz sualsiz dönerek değil Atatürk’ün izinden yürüyerek istikrarsızlıktan ve sonu meçhul kargaşalardan kurtulacakları düşüncesindeyim.
8 Eylül’den bir gün sonra tarihi bir gün olan 9 Eylül’e bir ve bütün halinde ulaşması CHP için demokratik bir fırsattır.
Eğer bu samimi tavsiyelerimiz gerçekleşmezse, bu parti Türk siyasetini nedensellik muhtevasında yozlaştıracak ve yıpratacaktır.
Hem siyasi varlığına yazık edecek, hem de Türk demokrasisini zedeleyecektir.
Maalesef CHP artık kartel partisidir, yani siyasi hedefleri için devletin kaynaklarını kanun dışı yollardan kullanacak ve şebeke oluşturacak kadar çizmeyi aşmıştır.
Bununla mündemiç olmak üzere dehşet veren kanunsuzluk, hukuksuzluk ve yolsuzluk markası olmaya da açık ara namzettir.
CHP Genel Başkanı’nın Avrupa’da Türkiye’nin aleyhine konuşması karanlık üslubun, kararmış ve katılaşmış mensubiyet bilincinin somut yankısından başka bir şey değildir.
Neymiş, bu zat Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kongresinde ayakta alkışlanmış.
Ya hep beraber ya hiç birimiz demiş.
Geçiniz bu masalları, gelin de külahıma anlatın bu zırvaları.
Yabancıların karşısından nabza göre şerbet veren bir siyasetçinin ülkesini ve milletini tartışması, hatta kötüleme yarışına girmesi utanç duyulacak bir ilkesizlik ve itibarsızlıktır.
CHP’nin geleceğini dış güçlerin insaf ve merhametine terk edenlerin Kuvayı Milliye’den kuvayı milliyetsizliğe geçiş yapmaları oldukça üzücüdür.
Biz Türkiye’mizi, Türk milletini ve cennet vatanımızı canımızdan aziz biliyoruz.
Ne var ki CHP’nin başkalaşarak, kökünden koparak iç işgal cephesinin iştahını kabarttığını değerlendiriyoruz.
Ve muhataplarını neme gerek demeden samimiyetle ikaz ediyoruz; aklınızı başınıza alın, tarihin ve milletin hükmüne kulak verin, sessiz çığlığın gazabından da ürkün.
Bir Mecelle kuralını hatırlatırım ki; “Def’i mazarrat celb-i menafiden evladır.”
Yani zararı defetmek menfaat talebinden önce gelmektedir.
11.yüzyılda meşhur nesir yazarı El-Cehiz şunu söylemişti:
“Kuş bile yuvasının hasretini çekiyorsa insan vatanı için nasıl mum gibi erimez.”
İşte mum gibi yanıp erimeye hazır olan kutlu irade Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır.
Çağrımız çağı aşacak kırattadır.
Uzun süren kıştan sonra buzlar altında filiz süren otlar gibi her şey yeniden filizlenecek,
Fırtına dinecek, bulutlar dağılacak, hava açacak, yeniden doğan güneş Türkiye Yüzyılını müjdeleyecektir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Çıkmaz sokakların, dibi görünmeyen uçurumların, giderek genişleyen karanlıkların önünü kesmek, önünü almak, iman ve irademizle önüne geçmek milli ve manevi görevimiz değil ise nedir?
Pek tabii terörsüz Türkiye bu görevin huzur ve güven vaat eden sonucudur.
Tarih, yanlış zamanda doğru adım atanlarla, doğru zamanda yanlış adım atanların yaşadığı hezimetlere ve yıkımlara sayısız defa şahitlik etmiştir.
Bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü bu stratejik mizanda, önemli olan doğru adımın, yine doğru zamanda atılabilmesidir.
Terörsüz Türkiye hedefi doğru zamanda atılan doğru adımdır.
Milli vicdanın tereddütsüz harekete geçmesidir.
Süreklilik içeren barış ve refah ortamına duyulan özlemdir.
Komşu coğrafyaları tesirine alan istikrarsızlık ve iradesizlik dalgasına karşı iç bünyemizde tesis edilen emniyet kuşağı, yabancı tesiri olmadan tezahürü gündemde olan milli birlik ve beraberlik kuvvesidir.
Bilindiği üzere, yaşanan coğrafyanın devlet yönetimine yüklediği sorumluluğa “jeopolitik” denilmektedir.
Politikanın coğrafyadan doğan sentezi böyle tanımlanmaktadır.
Çünkü coğrafya, anlayışımızı değiştirmektedir.
Meselelere bakışımızı, gelişmeler karşısındaki fikrimizi etkilemektedir.
Bir bozkırda yalnız yaşayan bir boyun, karşılaşacağı yeni insanlarla birlikteliği onu nasıl yeni şartlara uymaya zorluyorsa,
Muazzam toprakları yönetmeye talip bir nizam arayışının da barış, huzur ve kardeşlik doğuracak yeni bir anlayışa sahip olmasını zorunlu hale getirmektedir.
Yeni yüzyılda teröre yer yoktur.
Bugüne kadar ödenen bedellere, çekilen çilelere, yüreklerimizi kavuran acılara tekrar katlanmak, yeniden muhatap kalmak söz konusu değildir.
Türkiye yeni bir döneme geçmiştir.
Bu nedenle PKK’nın silah bırakma sürecini tamamlaması bir an evvel sağlanmalı, provokasyon mahiyetli ve hiç kimsenin altından kalkamayacağı yeni çatışmalara yol açacak sivri tahriklere karşı azami derecede dikkat edilmelidir.
Onun bunun ne dediğinin, yürüyen kervana taş atmak için nasıl bir pozisyon aldığının hiçbir ehemmiyet ve evveliyatından bahsedilmeyecektir.
27 Şubat İmralı açıklamasına müzahir şekilde, PKK örgütsel varlığını feshettiğini ve silahları bıraktığını 12 Mayıs’ta açıklamıştır.
DEM Parti’nin sorumlu ve sonuç odaklı temasları ise kayda değerdir.
Kanlı süreç bütünüyle sonlanmalıdır.
Kara bir dönem açılmamak üzere kapanmalıdır.
Umutlar kabarmalı, barış havası hakim olmalıdır.
Bundan geriye dönüş yoktur.
Aksi halde doğacak sonuçların bedeli vahim ötesidir.
Çağları aşıp gelmiş büyük bir milletin vizyonuna sahip olarak mücadele ahlakımızı diri tutacağız, barış ve kardeşliği kucaklayıp istikbalin yol haritasını çizeceğiz.
Milletimizin her ferdine elimizi uzatıp ferah ve selamet dolu bir geleceğin mimarisini Cumhur İttifakı olarak temin edeceğiz.
Bu yüzden diyorum ki;
Duygularımızla gerçekleri,
Olmasını istediklerimizle, yapabileceklerimizi,
Bugünümüzle, hayallerimizi hesaba katan bir yorum terkibine ulaşmak durumundayız.
Öncelikle Türkiye’mizin yükselmesi, zenginleşmesi ve güçlenmesi için ama, fakat demeden omuz vermeliyiz.
Türkiye yoksa ülkülerimiz yok demektir.
Bizim kendimizi, Türk milleti olarak tanımlamamızı sağlayan sosyo-kültürel varlık;
Parçalardan bütün oluşturmanın,
Bir arada ve beraberce yaşamanın,
Varlığını bir arada sürdürmenin,
Bir dil geliştirip anlaşıp kaynaşmanın,
Bir ahlak oluşturup huzur bulmanın,
Bir kültür yaratıp etrafında toplanmanın,
Velhasıl kelam,
Paylaşmanın, kaynaşmanın, bütünleşmenin, anlaşmanın, bir olmanın, iri olmanın, kardeş olmanın ele geçirilemeyecek şifresidir.
Zaman zaman “ Türkiye Tek Yürek” derken muradımız da budur.
Bizi tek yürek yapan bu muhteşem değerler manzumesi bir günde oluşmamıştır.
Müşterek bir lisanın oluşturduğu çekim alanı,
Binlerce yılın acı-tatlı yaşanmışlıkları,
Tarihin imbiğinden süzülmüş varoluş anıları,
Doğru ve yanlışın birer birer elendiği kadim birikim,
Millet evlatlarının emek, gönül ve fikir süzgecinde oluşan ve olgunlaşan hayatları,
Bu değerleri bütünleyen ve şereflenmekle şükrettiğimiz inanç ve itikat müktesebatı hiç kuşkunuz olmasın ki milli hazinemizin temelini teşkil etmektedir.
Bizler buna milli kültür diyoruz.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye hep birlikte vücut verdiğimiz bu milli kültürde;
Şeref var, haysiyet vardır.
Vicdan var, merhamet vardır.
Şuur var, adalet vardır.
Doğruluk var, sadakat vardır.
Paylaşma var, bölüşme vardır.
Fetih var, hakimiyet vardır.
Akıl var, ahlak vardır.
Sanat var, söz vardır.
Türkü var, şarkı var, şiir var, marş vardır.
Halay var, zeybek var, horon vardır.
Bir bayram sabahı ellerin öpülmesi,
Bir kandil gecesi duaların edilmesi,
Ve yeri geldiğinde,
Ya istiklal ya ölüm denilmesi vardır.
Var olanlar ve olması gerekenler yalnızca bunlar mıdır?
Susamış bir yolcuya su verilmesi,
Muhtaç bir garibana yardım edilmesi,
Yetim başının okşanıp gözyaşlarının silinmesi,
Açların doyurulması, açıktakilerin barındırılması,
Kazanlarda aşurelerin pişirilmesi,
Düşenin elinden tutulması,
Yorguna destek olunması,
Büyüklere saygı duyulması,
Küçüklerin sevilmesi,
Dertlere deva olunması,
Komşusu açken tok yatmanın reddedilmesi yok mudur?
Çok şükür ki hepsi, hatta daha fazlası vardır.
Bunlar hem Türk milletinin hem de ülkücü olmanın insani, İslami, vicdani tavır ve davranışıdır.
Bizi, başka milletlerden ayıran mümeyyiz farklar bunlardır.
Bizi, biz yapan değerler mecmuu bizi aynı zamanda koskocaman bir aile yapmıştır.
Adımız bellidir, Türk milletiyiz.
Devletimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyetiyiz.
Etrafımız ateşle ihata edilmektedir.
Dönemsel ateşkes kararları, karşılıklı zafer kazandık mesajları, tutarsız açıklamaların yoğunluğu, tiyatro düzeneğini andıran söz ve silahlı cepheleşmeler her gün gözümüzün önünde gerçekleşmektedir.
Nükleer silahların kullanımıyla ilgili iddialar feci tehditlerin varlığına işarettir.
Yeni bir dünya savaşının fitilini tutuşturmak için adeta planlı bir rekabet söz konusudur.
Uçuşan füzeler, hedeflerine çarpan insansız hava araçları, semaları kapatan savaş uçakları, istihbarat kapışmaları, ölen siviller, kaybolan değerler, harap olan medeniyetler, yeryüzünden silinmek istenen Gazze, emzik yerine kanını emen bebekler, kefenlenmiş çocuklar, rezil rüsva olmuş bir dünya gerçeği karşımızdadır.
İşte bu ibretlik gerçeğe karşı terörsüz Türkiye milli varlığımızın, iç barış ve huzurumuzun ebedi güvencesi, aşılması mümkün olmayan kale duvarıdır.
Siyonist-Emperyalist barbarlığın maksadı bellidir, Türkiye’nin etkisizleştirilmesini temin etmektir.
İmajı ve iradesi pırıl pırıl parlayan, A’dan Z’ye gücüne güç katan, savunma sanayinde altın çağını yaşayan, milli birlik ve beraberliğini perçinleyen Türkiye’mizi çekemeyen, rahatsız ve huzursuz olmasını hedefleyen zulüm projeleri devrededir.
Bu habis projeleri Allah’ın izniyle yırtıp atacağız.
Türkiye’yi canımız ve kanımız pahasına koruyacağız.
Bizi haksız ve hayasız şekilde eleştiren siyasi dalaverecileri, hamaset ehli devşirmeleri, milliyetçi geçinen milliyet muhaliflerini de ademe mahkum edeceğiz.
Zaman değişir, ama mekân sabit kalır.
Uyduruk kayıkçı kavgalarına karnımız toktur.
Göstermelik gerginliklere yüzümüz dönüktür.
“Türk’süz Türkiye, düzensiz devlet” yalan ve iftirasına bel bağlayan ucubelerin önce kim olduklarını, neye ve kimlere hizmet ettiklerini açıklamaları siyasi ahlaklarının gereğidir.
Şirazlı Sadi diyor ya, kıskanç birine kızma, içindeki düşman ona yeter.
Doğruyu gördüğü halde düşüncelerini değiştirmeyenler cehaletleriyle mutluymuş gibi yaşarlar.
Temiz giysilerin bile pis göründüğü bedenlere ve bozuk zihniyetlere aldırış etmeyeceğiz, yolumuzdan dönmeyeceğiz, duruşumuzu bozmayacağız.
Gemilerin ahşap, hareketin yelkenlerle sağlandığı yıllarda bir kaptan varmış.
Ne zaman çok şiddetli bir fırtına çıksa geminin arkasındaki ambara gidermiş.
Birkaç dakika sonra geri dönerek gemicilere talimatlar verirmiş.
Gemiyi korkunç dalgalardan ve şiddetli fırtınalardan her seferinde kurtarmayı başarırmış.
Bütün tayfalar işin sırrının kaptanın gittiği ambarda olduğuna inanırmış.
Bir gün kaptan sefer esnasında ölmüş.
Gemiciler kaptanı ortada bırakarak ambardaki sırrı öğrenmeye koşmuşlar.
Bir sandık görmüşler ve merakla açmışlar.
İçinde büyük harflerle yazılmış dört kelimelik bir pusula varmış.
Pusulada şu yazıyormuş: Sağ sancak, sol iskele.
Demem odur ki, sağını solunu karıştıranların, yönünü bulamayanların kaptanlık yapmaya çalıştığı çalkantılı siyaset ortamında ambarda gözü olan tayfalarla verim alınamayacağını, döküntülerle dümenin dönmeyeceğini biz gördük, sonunda da herkes mutlaka görecektir.
Hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir hafta geçirmenizi diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.