MHP Lideri Devlet BAHÇELİ TBMM Grup Toplantısında gündemi değerlendirdi
Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Değerli vekil arkadaşlarım, saygıdeğer misafirler, 28. dönem TBMM 4. yasama yılının ilk grup toplantısında hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. Toplantımızı takip eden muazzez vatandaşlarımızı en halisane duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yeni yasama yılının ülkemize, siyaset hayatımıza hayırlı olmasını diliyorum. TBMM'nin ilk başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere 105 yılda gazi Meclis'te görev yapıp ebediyete intikal edenlere Allah'tan rahmet hayatta olanlara da uzun ömür diliyorum.
TBMM'DE BİRLİK FOTOĞRAFI, CHP'YE SERT TEPKİTBMM, aziz milletimizin göz bebeği ve iradesinin tecelligahıdır. TBMM demokrasinin can damarıdır. TBMM devletimizin kurucu temelidir, Türk milletinin ta kendisidir. Milletin verdiği vekalet görevini taşımak ve temsil etmek her vekilin başlıca sorumluluğudur.
Burası boykot ve protestolara sahne olup ucuz gösterilere sahne olacak bir yer değildir.
“CHP BALTAYI TAŞA VURDU”Yeni yasama yılı açılış oturumunda sudan bahaneler ile katılmayan, milletin iradesine saygısızlık yapan CHP aziz milletimizin iradesine saygısızlık yaptı, baltayı taşa vurdu.
Gafil cüretgarlık ile bayağı gerekçelere sığınmayı tercih etmiştir. Kendi düşenin dövünmeye hakkı yoktur. Sadece cumhurbaşkanımızı ve meclisimizi değil Türk milletini de yok saydığı ortada. Demokratik sonuçlarına katlanacaklar. Meclis açılışı oturumu hemen ardından sayın Kurtuluş'un davetine katılan parti başkanlarının yan yana olmaları milletimizi umutlandırmıştır. Teşekkür eden tek kare fotoğrafa milli iradenin özlemleri yansımıştır.
Görüşlerimizi farklı olabilir ama hepimiz Türk milletinin evladıyız. Sesimizi değil sadece sözümüzü yükseltmeliyiz. Birlik olmak yerine kutuplaşmanın kime ne faydası olacaktır. Kutuplaşmanın ve yıkmanın getirecekleri nelerdir?
Her parti, siyasetçi ortak paydada buluşursa her sorun çözülür. Samimiyetle söylemeliyim ki o fotoğraf Türkiye'nin fotoğrafıdır.
Özgür Bey'in temelsiz eleştirileri kıskançlık, nedamet şifresidir. Hep dedim diyorum: Siyonist emperyalist esaretin altına giren CHP'dir. Hep dedim, yine diyorum bu CHP'den hiçbir halt olmaz.
Cumhurbaşkanımızın BM kürsüsünde mazlumların tercümanı olmuştur. BM'de Dünya Türkiye'yi konuşmuşken CHP freni boşa almış şarambole yuvarlanmıştı. Bu CHP'den hiçbir halt olmaz olamaz. Mahkeme kapılarına yüz sürmeleri kendi iç meseleleridir. Mahkeme kararları, YSK çıkışları, karşılıklı çıkışlar bölünme eşiğindeki CHP'yi gün yüzüne çıkarmaktadır. Tüm taraflar CHP'lidir. CHP'de kılıçlar çekilmiş ve ortak akıl kayboldu. Her önüne geleni suçlamaları omurgalı değildir. İstikrarsızlıkları Türk demokrasi ve siyasi hayatını olumsuz etkileyecektir. CHP'nin yüzleşmesi gereken yolsuzluk iddiaları vardır ve ortadadır.
Özgür beyin savcılar ile uğraşması suçluluk psikolojisinin yansımasıdır. İBB yolsuzluk ve rüşvetin pençesinde ekosistemin etkisi altındadır. Gayrimeşru işlerin hesabını vermeleri şarttır. Yargılamanın derhal başlaması da dileğimizdir.
“VAKİT GAZZE İÇİN KIYAM VAKTİDİR”Sumud filosundakilerin Türkiye'ye getirilmesi bir başarıdır ve emeği olanlar tebrik edilmelidir. BM genel kurulunda Filistin'i tanıyan ülkelere teşekkür ediyorum. Hamas terör örgütü değildir, teröre başvuran asıl haydut İsrail'dir. Hamas bir direniş örgütüdür. Plana Hamas'ın yeşil ışık yakması memnuniyet verici ama süreç zorlu ve tuzaklarla dolu.
Savaşın sonlanması ve Hamas'ın kapı aralaması için adres Mısır'dır. Trump Netanyahu ile görüşmeden önce Türkiye ve diğer ülkeler ile toplantı düzenledi. Bu toplantıda Gazze planında değişiklikler yapıldığı açıklanmıştır. Gazze zincirlerinden kurtarılmalıdır. Önerdiğimiz bölge ülkelerinin teşebbüsü ile kurulacak Kudüs paktı anlam kazanacaktır. Bir an önce ateşkes ilen edilmeli ve Siyonist barbarlık işgal ettiği yerlerden çekilmelidir.
Vakit Gazze için kıyam vaktidir.
BM genel kurulunda İspanya başbakanı tarih sessiz kalanları yargılayacaktır demişti ve haklıydı. Ne yazıktır ki 57 İslam ülkelerinden biri de bu kararlı duruşu sergileyememiştir. Akan kan durmalı. iki devletli çözümden başka yol kalmamıştır. 1967 sınırlarında Filistin devleti kabul edilmeli ve BM'ye de katılmalıdır.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Saygıdeğer Misafirler,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
28’inci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 4’üncü Yasama Yılının ilk grup toplantısında hepinizi en kalbi duygularımla birlikte; hasretle, hürmetle, hüsnüniyetle selamlıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından olmak suretiyle; televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları aracılığıyla takip eden muazzez vatandaşlarımızı,
Gönül ve kültür coğrafyalarımızda haysiyet, hürriyet ve varoluş mücadelesi veren muhterem kardeşlerimizi en halisane duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Yeni yasama yılının ülkemize, milletimize, siyaset ve demokrasi hayatımıza, aynı zamanda siyasi parti gruplarıyla muhterem milletvekillerimize hayırlı olmasını diliyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, 105 yıl içinde Gazi Meclis’te görev yapan ve ebediyete irtihal eden milletvekillerimize Allah’tan rahmet, şu an hayatta olan milletvekillerimize de sağlıklı ve huzurlu bir ömür niyaz ediyorum.
Değerli Dava Arkadaşlarım,
Bozkırın ve tozlu yolların ortasında serpilen, evsiz sokaklarla sokaksız evlerin arasında sembolleşen Türkiye Büyük Millet Meclisi aziz Türk milletinin göz bebeği, iradesinin tecelli mekanıdır.
1916 yılının Ağustos ayında Ankara’nın dörtte üçünü yakıp kül eden o meşum yangının müessif ve mütemadi tesirlerine rağmen 23 Nisan 1920’de istiklal ve istikbalin diri ümitleri Ulus’taki taş binada güneş gibi parlamıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi demokrasinin can damarıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi devletimizin kurucu temelidir.
Hâsılı kelam Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk milletinin ta kendisidir.
Milletin verdiği vekâlet görevini demokrasi ahlakına ve tarihsel anlamına müzahir şekilde taşımak ve temsil etmek bu kutlu çatı altında bulunan her milletvekilinin başlıca sorumluluğudur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, boykot ve protestolara sahne olacak, ucuz ve uçuk ayak oyunlarına alet edilecek; egoları şişkin, hırs ve ihtirasları kabarık siyasi tufeylilerin tahrip ve tahriklerine maruz kalacak bir yer değildir.
Yeni yasama yılının açılış oturumuna sudan bahaneleri ileri sürerek katılmayan, Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşmasına tahammülsüzlüğün yanında aziz milletimizin iradesine saygısızlıkta üst bir faza geçen Cumhuriyet Halk Partisi gene baltayı taşa vurmuştur.
Dipsiz çelişkilerde bocalayan CHP gafil cüretkarlığıyla yanlışı savunacak basit ve bayağı gerekçelere sığınmayı, devamında bunlarla avunmayı tercih etmiştir.
Elbette kendi düşenin ağlamaya, dövünmeye, sızlanmaya hakkı yoktur.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin sadece Sayın Cumhurbaşkanımızı, sadece Meclis’imizi değil, esasen Türkiye’yi ve Türk milletini yok saydığı ortadadır.
İnanıyorum ki bu seviyesizliğin demokratik sonuçlarına da eninde sonunda katlanacaktır.
1 Ekim 2025 tarihinde Meclis’in açılışı münasebetiyle yapılan özel oturumun hemen ardından TBMM Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un davetine icabet eden parti Genel Başkanlarının yan yana oturmaları cepheleşmeden mustarip milletimizi gerçekten umutlandırmıştır.
İktidarıyla muhalefetiyle birlikte teşekkül eden tek kare fotoğrafa milli iradenin özlemleri yansımıştır.
Her parti, her milletvekili, her siyaset insanı Türkiye sevdasının ortak paydasında buluştuktan sonra üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur.
Görüşlerimiz farklı olabilir, fikirlerimiz ayrı olabilir, bunları temin ve teşmil eden siyasetlerimiz de başka olabilir; ama hepimiz Türk milletinin evladıyız, mensubiyetinden de onur ve şeref duymalıyız.
Gerektiği ve şartlar öyle geliştiği takdirde sesimizi değil yalnızca sözümüzü yükseltmeliyiz.
Yapmak varken yıkmanın ne manası vardır?
Kucaklaşmak varken kutuplaşmanın kime ne faydası olacaktır?
Yapıcı olmak duruyorken yakmanın, kırmanın, diyalog köprülerini havaya uçurmanın, sorarım sizlere getireceği ve sağlayacağı nelerdir?
Karakter, hem kendi arzu ve amaçlarımıza hem de başkalarıyla kurduğumuz münasebetler ağına yüklediğimiz etik değerdir.
Bu değerin müşterek noktalarıyla eklemlenecek bir doğru siyasetin kaynaşma kulvarını inşa edecektir.
Hayatları yükselme tutkusu üzerine bina edilmiş menfaatperest siyasetçiler vardır.
Nimet elde ettikçe böbürlenmeleri adeta bir kuraldır.
Bunlar nimeti alasıya kadar munis ve mutedil, aldıktan sonra da münasebetsiz ve müfrittir.
Emek, enerji, mesai ve gayret sarf etmeden mevzi ve mevkii kazanmaya alışmışlardır.
Sorumluluk üstlenmek yerine önüne geleni kapan, ardına düşeni tepen yine onlardır.
İnsan gövdesinin salgıladığı açgözlü safranın siyasi ihtiras olduğunu en iyi gösteren ve kanıtlayan bu kategoride yer alanlardır.
Bütün bunları dikkate alan bir terkip ve tefsir hüneriyle söyleyecek olursak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyaseti mefluç ve meşruiyet zaafıyla malul sakat bir siyasettir.
Bu ağır siyaset kusurunun milletimize vereceği hiçbir şey de yoktur.
Özgür Bey’in Meclis’teki malum o fotoğraf karesiyle ilgili günlerdir süregelen söz, değerlendirme ve temelsiz eleştirileri esasen içten içe derinleşen bir kıskançlığın, gittikçe ağırlaşan nedamet psikolojisinin alegorik şifresidir.
Samimiyetle ifade etmeliyim ki, o fotoğraf Türkiye’nin fotoğrafıdır.
Her şeyden evvel Cumhuriyet Halk Partisi’nin sürüklendiği çıkmaz sokağın, içine girdiği korku tünelinin, çırpındıkça battığı rüşvet ve yolsuzluk çamurunun elbette siyasi sonuçları olacaktır.
Özgür Bey’in Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili sözde meşruiyet sorunu imal ve icat etmek yerine partisinin ve şahsının ne kadar meşru bir çizgide durduğuna kafa yorması akıbeti ve mahiyeti bakımından akla en yatkın seçenektir.
Egemenliğin ve meşruiyetin yegane kaynağı büyük Türk milletidir.
Söz milletindir, karar milletindir, irade milletindir, hüküm milletindir.
Eğer millet haricinde meşruiyet arayışlarına tenezzül edip teşne olabilecek mandacı siyasetçilerin izini sürmek isteyen çıkarsa tavsiyem ve temennim doğrudan CHP’ye bakmaları, orayı kurcalamalarıdır.
Zira kurcaladıkça Mavi Vatana masal ve safsata diyen işbirlikçiler çıkacaktır.
Kurcaladıkça Karabağ zaferinden rahatsız olan devşirmeler görülecektir.
Kurcaladıkça yabancı medyaya Türkiye’yi şikayet eden, yabancı ülkelerden aman dilenen, niye bizi görmüyorsunuz diye çığlıklar atan ciğersizlerin eşkâli belirlenecektir.
Camdan evi olanların komşuya taş atmadan evvel çok iyi düşünmeleri, makus bir hesap hatasından uzak durmaları gerekmektedir.
Özgür Bey’in, Sayın Cumhurbaşkanımız ABD’de Türkiye’yi onurla ve takdir edilecek boyutlarda temsil ederken İsrail’in sesi olması, ülkemizi kötüleme yarışına tevessül etmesi kelimenin tam anlamıyla çarpıklıktır.
Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Kürsüsünü vicdan mahkemesine dönüştürüp mazlumların tercümanı olurken, Özgür Bey’in Netenyahu’yla kayıkçı kavgası yapıyorlar sözü unutulmayacak siyasi bühtandır.
“Trump’tan randevu dilenenlerin Filistin’in kardeşi olamayacaklarını” söylemesi ayıptır, günahtır ve yalandır.
Özgür Bey’in nasıl bir dolduruşa getirildiği, kimlerin tuzağına düştüğü az çok malumumuzdur.
Nitekim kendisine ve partisine yazık etmiştir.
Birleşmiş Milletler 80’inci Genel Kurulu’nda dünya Türkiye’yi konuşmuşken, Özgür Bey ve CHP yönetimi freni boşa almış, şarambole yuvarlanmıştır.
Siyonist-Emperyalist esaretin altına giren CHP’dir.
Hep dedim, yine diyorum, bu CHP’den hiçbir halt olmaz, olamaz.
CHP’nin mahkeme kapılarına yüz sürmesi öncelikle kendi iç meselesidir.
Ne var ki bu partiyi kasıp kavuran siyasi kriz günbegün çıta yükseltmektedir.
Mahkeme kararları, YSK’nın çıkışları, karşılıklı suçlamalar bölünme aşamasına doğru kayan bir CHP tablosunu gün yüzüne çıkarmaktadır.
İtirafçı CHP’lidir, iddia sahibi CHP’lidir, müşteki CHP’lidir, fail CHP’lidir.
Ne tuhaf, CHP’de kılıçlar çekilmiş, ortak akıl kaybolmuştur.
CHP yönetiminin her önüne geleni suçlaması doğru ve omurgalı bir tavır değildir.
Aynada başka bir şey görmek istiyorlarsa aynayı değil aynanın karşısındaki görüntüyü değiştirmeleri en makul tercihtir.
CHP’nin istikrarsızlığı, tarihsel çizgisinden derin kopuşu Türk siyaset ve demokrasi hayatını olumsuz etkileyecektir.
CHP’nin içinde bulunduğu kaos Türk siyaseti, bu partinin geleneği ve geleceği açısından esef vericidir, yürek yaralayıcıdır.
Ancak CHP’nin hesabını vermesi gereken, hatta yüzleşmesi kaçınılmaz olan korkunç nitelikli rüşvet ve yolsuzluk iddiaları vardır ve ortadadır.
Özgür Bey’in savcı ve hâkimlerimizle uğraşması, her vahim iddiayı siyasileştirerek karalaması, meydan meydan dolaşarak zehir aşılaması suçluluk psikolojisinin yansımasıdır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi rüşvet ve yolsuzluğun pençesinde, eko-sistemin esareti altındadır.
Yüzleşmek için özgüven, gerçekleri kabullenmek için de siyasi ahlak ve dirayet gerekmektedir.
CHP’nin belediyelerde dönen gayri meşru ilişkilerin hesabını vermesi şarttır.
Türk yargısına güvenimiz tamdır, iddianamelerin süratle ikmal edilerek adil yargılama sürecinin derhal başlaması da samimi dileğimizdir.
Muhterem Arkadaşlarım,
Gazze’deki soykırım ve insani felaket dünyayı ayağa kaldırmıştır.
Bilhassa Gazze’ye insani yardım malzemesi götürmek amacıyla yola koyulan “Küresel Sumud Filosu” Siyonist kuşatmayı sarsmış ve uluslararası sularda uğradığı terörist saldırıya rağmen direniş umutlarını kamçılamıştır.
Alçakça gözaltına alınan 36’sı Türk vatandaşı 137 aktivistin yoğun girişimler sonucunda Türkiye getirilmesi müessir bir başarıdır ve emeği geçen kim varsa tebrik etmek hepimizin görevidir.
Birleşmiş Milletler’in üye ülke sayısı 193’tür.
Bunun 157’si Filistin’i tanımıştır.
Soykırımcı İsrail tecrit edilmiştir.
Bu yılki Genel Kurul’da pek çok ülke Filistin’i tanımıştır.
Bu vesileyle hepsine teşekkür ediyor, tebriklerimi iletiyorum.
Trump’ın Filistin’i tanımak “Hamas’a ödüldür” sözleri önyargılı, basit, bayağı ve bağnazcadır.
Hamas terör örgütü değildir, gerçek manasıyla terör yöntemlerine başvuran haydut devlet İsrail’dir.
Hamas, ülkesini, vatanını ve milletini savunan bir direniş örgütüdür.
Hazırlanan 20 maddelik Gazze Planı günlerdir Türkiye ve dünya gündemindedir.
Bu Plan’a Hamas’ın müspet yaklaşımı, ayrıca müzakereye yeşil ışık yakması en azından silahların susması, ateşkesin sağlanması, kısmi bir sükûnetin vasat bulması adına memnuniyet vericidir.
Fakat süreç engebeli, çetin, zorlu ve tuzaklarla doludur.
İsrail ile Hamas arasındaki savaşı sonlandırması ve Gazze Şeridi’nde barış ortamının yeşermesine kapı aralaması ümit edilen Plan’ın dolaylı müzakereleri için adres Mısır’dır.
Bu müzakerelerde İsrail’in ne yapacağı, hangi sinsi yolları takip edeceği, Doha’ya benzer bir sabotajı yapıp yapmayacağı muammadır.
Trump, Netenyahu’yla görüşmeden önce Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Endonezya ve Pakistan devlet ve hükümet başkanlarıyla bir toplantı düzenlenmişti.
Bu toplantıda masaya yatırılan ve görüş birliğine varılan Gazze Planı’nda daha sonra değişiklikler yapıldığı bizzat Pakistan Başbakanı tarafından açıklanmıştı.
Hatta Netenyahu Amerika’dan ayrılmadan İsrail ordusunun Gazze’den çekilmeyeceğini ilan etmişti.
Şunu açık yüreklilikle ifade etmek gerekirse, İsrail hem insanlığın hem de barış umutlarının düşman odağıdır.
Mısır’daki müzakerelerin kesintiye uğraması, İsrail’in savaş, şiddet ve soykırıma devamı halinde artık zora dayalı her türlü askeri seçenek meşru hale gelecektir.
İsrail’in durdurulması masa başında olmuyorsa sahada ve silahla yapılması tarihin kırılma anı olarak karşımıza çıkabilecektir.
Dünya ve insanlık vicdanı sayıları 20 bini aşan çocuk katliamına, toplamda 70 bine yaklaşan masum ölümüne daha fazla sabır gösteremeyecektir.
Siyonist eşkıyalık ya barışa tamam demeli ya da uluslararası veya bölgesel mahiyetli istikrar gücüyle Gazze zincirlerinden kurtarılmalıdır.
Vakit Gazze için kıyam vaktidir. Vakit vicdan ve merhamet vaktidir.
Bu süreçte 5 Ağustos 2024 tarihinde önerdiğimiz; Türkiye, Irak, Mısır, Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerinin teşebbüs ve tertibiyle kurulabilecek Kudüs Paktı daha da mühim bir anlam kazanmıştır.
Küresel intifada her coğrafyada varlığını izhar etmektedir.
İsrail Filistin arasında bir an önce ateşkes ilan edilmeli, Siyonist barbarlık işgal ettiği topraklardan çekilmelidir.
Batı Şeria’nın ilhak emelleri de ateşe benzin dökmekten farksızdır.
Gazze’yi unut, Batı Şeria’yı tut aldatmacasına kanacak kimse yoktur.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İspanya Başbakanı, tarih sessiz kalanları yargılayacak demişti. Ve haklıydı.
Kolombiya ve Endonezya Cumhurbaşkanları Filistin’i savunmak için askeri güç kullanımını ve sevkiyatını önermişlerdi. Ve insanlık hafızasına altın harflerle kazınmışlardı.
Ne yazıktır ki, ne gariptir ki, 57 İslam ülkesinden birisi de bu denli kararlı ve mert duruşu göstermemiş, gösterememiştir.
Önde çocuklar ölürken, arkada siyasi ve ekonomik işbirlikleri kurmak ne İslami, ne insani, ne de ahlakidir.
Akan kan durmalı, Gazze’nin Gazze’lilere ait olduğu herkesçe kabul edilmelidir.
İki devletli çözümden başka yol kalmamıştır.
1967 sınırlarına haiz olmak kaydıyla başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız ve coğrafi bütünlüğünü sağlamış Filistin devleti kabul edilmeli, Birleşmiş Milletler’e de tam üye yapılmalıdır.
Bir Yahudi alimi olan Hillal neredeyse Hz.İsa ile aynı dönemde yaşamıştı. Şu sözler onundur: “Size yapılmasından nefret ettiğiniz bir şeyi bir başkasına yapmayın. Bütün Tevrat bundan ibarettir, gerisi yalnızca açıklamadır.”
Soykırımcılar mutlaka hesap vereceklerdir.
Gazze’li bebeklerin, çocukların, kadınların, yaşlıların, savunmasız insanların hakkını hukukunu savunmak bir insanlık görevidir.
Gazzeli mazlumların sesine ses olan, feryatlarına tercümanlık yapan, dünyaya da insani felaketin korkunç yüzünü süreklilik içinde haykıran Türkiye’nin tez ve söylemleri nihayet geniş kabul görmüştür.
Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesine müteşekkir olmak lazımdır.
Merhum Cahit Sıtkı Tarancı’nın o güzel şiirinin bitiş mısrasında kahır ile imkan çatışmasının derinliği anlatılır.
Biraz sabır, biraz tahammül açıkçası hepsinin üstesinden gelen bir tevekkül hissedersiniz.
Diyordu ki: “Her mihnet kabulüm, yeter ki gün eksilmesin penceremden.” Gün eksilmesin penceremizden, barış gelsin, huzur gelsin, bereket gelsin Gazzeli çocukların pencerelerinden.
Değerli Arkadaşlarım,
Terörsüz Türkiye takip ve temini devlet politikasına dönüşen milli ve tarihi bir hedeftir.
Bu muteber hedefin can alıcı noktası iç barış ve huzur ortamının sağlam ve sağlıklı esaslara bağlanmasıdır.
Türk ve Türkiye Yüzyılı; aynı zamanda barış, huzur ve kardeşlik yüzyılıdır.
Milletimiz “Terörsüz Türkiye”yle ilgili adım ve atılımların arkasındadır.
Kaldı ki bu hedefe ulaşılmasıyla birlikte kazanan Türkiye ve Türk milleti olacaktır.
Menfi ve mütereddit çevrelerin uydurmalarına, iftirayla bezenmiş muhal ithamlarına ne itibar edecek ne de kale alacak hiç kimse yoktur.
Biz “Terörsüz Türkiye” hedefini bütüncül zaman telakkisinin izdüşümünde kombine ve kolektif bakış açısıyla ele alıyor, hayatın ve hadiselerin her veçhesine ışıklar salacağına, yeni bir diriliş momenti olacağına inanıyoruz.
Önyargıların düğümlerini çözmek istiyoruz.
Katılaşmış ve kapanmış diyaloglara daha üst bir uzlaşma kümesinde canlılık kazandırmanın amaç ve arzusundayız.
Şayet varsa buğulanan ve buzlanan toplumsal münasebetler ağını birlikte yaşama ve yaşatma temelinde karşılıklı anlayış, saygı, sevgi, fedakarlık, empati ve bağlılıkla yeni baştan kuracağımızı değerlendiriyoruz.
Kim ki “Terörsüz Türkiye”den rahatsızsa bir kuraklık, bir karanlık, bir acziyet içindedir.
Bu hedef soysuz bir çağdaşlığın fevkinde çağlar üstüdür.
Sırtını statükoya dayayarak bulanık dönemlere hapsolanların aksine devirler üstüdür.
1,5 asırdır süregelen küresel emperyalist komplolar, vatanımız ve milletimiz aleyhinde devrede olan karanlık kampanyalar inşallah tasfiye edilecektir.
Hedef büyüktür, taviz, tehir ve teslimiyet ise asla yoktur.
Göreceli anlaşmazlıkları önce çoğaltıp sonra körükleyen, ardından da düşmanlıklara dönüştürmek için fitne yayan iç ve dış hıyanet şebekesinin çarkı kırılacaktır.
Türkiye kutlu bir doğum arifesindedir.
Bu doğumun sancıları olabilir, yanlış anlamalar olabilir, bazen sinirler de gerilebilir, hatta temaslar zayıflayarak mesafeler açılabilir.
Fakat sabır, sebat ve soğukkanlılıkla vatan ve millet sevgisinde buluşmamız, aydınlık ve ortak bir geleceğe yürüme kararlılığımız her soru ve sorunla başa çıkmaya kafidir.
Yeter ki samimiyet ve dürüstlük rotasından ayrılmayalım.
Yeter ki dağılmamızı ve bölünmemizi kurgulayan muhasım koalisyona karşı hep birlikte ve kardeşçe göğüs gerelim.
Merhum Hocamız Erol Güngör demişti ki; “Milliyetçilik bir dış mesele olarak göründüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre karşı çıkması şeklinde cereyan eder. Bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş memlekette milli birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, iktisadi ve sosyal farklılaşmaları asgariye indirilmesidir.
Milliyetçilik ilk hamlede milli birlik ve tecanüsün kazanılması davasıdır.”
Bizim “Terörsüz Türkiye” hedefine bakışımızın kavramsal ve düşünsel çerçevesi bu şekilde ihata ve ifade edilebilir.
Farklılıklarımızı ortak bir dinamizme çevirebiliriz.
Benzerlikleri bulup daha da sivriltmenin yanında meşhur bir filozofun şu tespit ve teklifine de kulak vermek yararlı olacaktır ki, o mezkur teklif şu şekildedir:
“İnsanların, milletlerin veya grupların ortak noktalarına odaklanmak yerine, onları birbirinden ayıran, genellikle önemsiz görünen sayısız küçük farklılıkları nasıl bereketli hale getirebileceğimizi düşünmeyi öneriyorum.
Korkuları bir kenara bırakalım, korkulukları yıkıp geçelim.
Nifak yayanları, dedikodu tacirlerini, algı operasyonuyla vakit geçirenleri, yabancılara kuklalık yapanları gündemden sürüp çıkaralım.
Milli ve üniter devlet çatısı altında kardeşliğimizi ve ekmeğimizi hep birlikte büyütelim.
İşin gerçek manasına bakarsanız, milliyetçilikten bihaber olan zevatın yine milliyetçilik nam ve hesabına bize iftiralar atması, akıllara zarar iddiaları gündeme taşıması bizi yıldırmak şöyle dursun daha da şevklendirmekte, yüreklendirmekte, doğru bir yolda olduğumuzu teyit etmektedir.
TBMM’de tesis edilen Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu faal haldedir, toplumun her kesimiyle istişarelerini sürdürmektedir.
13 toplantı yapılmış, 14’üncüsünü de yarın gerçekleştirilecektir.
İhtiyaç duyulan siyasi ve hukuki düzenlemelerin yapılabilmesi için geniş ve gerçekçi mutabakat ve müzakere zemini oluşmalıdır.
Meseleye doğrudan veya dolaylı müdahil herkesin söyleyeceği bir fikri veya düşüncesi vardır.
Bunları dinleyip en doğru ve güvenli bir yol haritası belirlenmelidir.
Gördüğümüz kadarıyla ve aldığımız bilgiler çerçevesinde böyle yapıldığını da mütalaa etmekten memnuniyet duyuyor, komisyonda görev alan tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Terörsüz Türkiye” hedefini 81 ili kapsayacak şekilde ve 9 ayrı bölgede düzenlediğimiz toplantılarla milletimize anlattık.
Asırlık Birlik, Sonsuz Kardeşlik temasıyla, Terörsüz Türkiye İçin Milli Birlik ve Dayanışma Buluşmaları 9 Ağustos 2025 tarihinde Erzurum’da başlamıştı.
En son olarak Adana ve Gaziantep’te yapılan toplantılarla birlikte 9 ayrı bölgedeki çalışmalarımız başarılı bir şekilde tamamlanmıştır.
Yurdumuzun tamamına ulaştık, her insanımıza temas etmeye çalıştık, sivil toplum kuruluşları, mesleki örgütler, muhtarlarımız, yöre insanlarımızla görüştük, çok şükür dava arkadaşlarımızın ve teşkilatlarımızın saha çalışmalarından çok iyi geri dönüşler aldık.
Bu toplantıların takip ve temininden sorumlu olan Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Prof.Dr.Edip Semih Yalçın’a, milletvekillerimize, MYK-MDK üyelerimize, belediye başkanlarımıza, il ve ilçe başkanlarımıza ve tüm dava arkadaşlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Hepsini ve hepinizi kutluyorum.
Bundan sonra çalışmalarımızı ara vermeden sürdüreceğiz.
“Hayırlı Günler Komşum Ziyaretleri” kapsamında “Derdin Derdimiz Sohbet” toplantılarıyla vatanımızın tamamında saha çalışmalarımızı, yüz yüze temas ve görüşmelerimizi yoğunlaştıracağız.
Türkiye’nin istikbal ve istiklal haklarını muhafaza edeceğiz.
Milletimizin her ferdi muhteremdir.
Biz’in içindeki sayısız ben’ler milletimizin güzelliği ve zenginliğidir.
Hiç kimseyi ayırmadan, ayrıştırmadan, dışlamadan, ötekileştirmeden; bunun da ötesinde bir ve eşit görerek yeni yüzyılda mucizelere imza atacak sosyal, siyasal ve ekonomik doğruluş iradesini ihyanın peşindeyiz.
Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp, ahlakın kılavuzu olarak vicdanı göstermişti.
Bahse konu vicdan doğruyla yanlışı tefrik etme basiret ve becerisinin tarifidir. Maşeri vicdan bu tarifin somut karşılığı ve sağduyu markasıdır.
Sağduyu akıllı, mantıklı ve ahlaklı davranışın bileşkesidir.
Kaldı ki anılan terkip yoksa ortada bir yanlışlık olacak ve düzelmesi imkansız çözümsüzlüğü tedavüle çıkaracaktır.
Türkiye’nin biteviye devam edegelen kısır döngü çemberini muazzam kaynaşma ve kucaklaşma azmiyle kırması gerekmektedir.
Terörsüz Türkiye, kucaklaşmanın sadırdan satıra, kuvveden fiile, retorikten pratiğe, düşünceden eylem ve erdem safhasına geçişini simgelemektedir.
Türk ile Kürt arasına saçılmak istenen emperyalizm menşeli nifak tohumlarının çürütülmesi, bu kutlu kardeşlik hukukunun arasına dikilmek istenen ayrımcılık bariyerlerinin yıkılıp atılması “Terörsüz Türkiye” hedefinin asıl ve esas amacıdır.
Nitekim amaç hasbidir, harbidir, haysiyetlidir ve hakikat temeline dayalıdır.
Bakınız, Kürt kardeşlerimin terörle uzaktan yakından bağ ve bağlantısı yoktur.
Farklı saik ve sebeplerle aldanıp kandırılan, fakat suça karışmamış, silahlı bir eylemde bulunmamış kim varsa gelip ailesiyle kucaklaşmalıdır.
Silah varsa siyaset yoktur.
Siyaset olacaksa, siyaset yapılacaksa silahların tamamı yakılmalıdır.
Bizim kaybına göz yumacağımız, heba ve israf edeceğimiz tek bir insanımız yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti haşmetlidir, bunun yanında şefkatlidir.
Cumhuriyet’in yeni yüzyılında milli birlik ve dayanışma ruhumuzun gücüne güç katmamız gerekmektedir.
Nitekim Kürt kardeşlerimin fazilet ve feraseti iç ve dış komploları püskürtecek seviyededir.
Biz hep birlikte Türkiye’yiz, hepimiz Türk milletiyiz.
Ayrılıkçı emeller, ayrımcılığı tahrik ve teşmil eden entrikacı hevesler çöpe atılacaktır.
Bu coğrafyada var olmanın, hür ve müstakil yaşamanın gerek ve yeter şartı da budur.
Enginde yolunu şaşırmış, zahiresi tükenmiş, üstelik güvertesi su almaya başlamış bir geminin yolcuları olmaya ne niyetimiz ne de merakımız vardır.
Unutulmaması gereken bir husus da şudur:
Durmadan taşan ve kaynayan bir ruha malik aziz milletimizin kanının döküldüğü her yerde yeni bir dünyanın filizleri yeşermiştir.
Millet olmak demek; mihnet ve melanete yüz çevirmek, kültür, demokrasi ve tarih sacayağında bayraklaşmak demektir.
Türk’üyle Kürdü’yle, Alevi’siyle Sünni’siyle Türk milleti çok şükür bunu başarmıştır.
Kürt kardeşlerim terörün en fazla ceremesini çeken, bedelini en çok ödeyen, ağır sonuçlarına ziyadesiyle katlanan hazin ve hüzün dolu bir maziye sahiptir.
Bu maziyi parlak bir gelecekle tamir ve telafi etmek öncelikli sorumluluğumuzdur.
Yine Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp der ki: “Millet fertleri arasında muhkem bir rabıtayı vücuda getirecek manevi bağ yalnız ahlaktır.”
Ahlakta biriz, akılda biriz, anıda biriz, acıda biriz, duada biriz, cephede biriz, bağda biriz, bahçede biriz, tarlada biriz, camide biriz, cemevinde biriz, tarihte biriz, gelecekte de bir olmanın hedefindeyiz; o zaman biri ikiye bölmek, biri ikiye ayırarak örselemek kimin harcı, kimin haddidir?
Bu haliyle ve takdimiyle Merhum Ziya Gökalp şu ders ve ibret veren isabetli sözünde haksız mıdır?
“Millet, müşterek duygular, müşterek mefkureler, bilhassa müşterek misaklar etrafında toplanan dayanışmacı bir topluluktur.”
Eğmeden bükmeden söylemeliyim ki, PKK’nın kurucu önderliği elini taşın altına koymuştur. 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hitamında PKK 12 Mayıs’ta silah bırakmış ve örgütsel varlığını lağvetmiştir.
11 Temmuz’da bir grup PKK’lı silahlarını yakmıştır.
Ne var ki Suriye’nin kuzey doğusunda tesir alanı bulunan SDG/YPG henüz silah bırakmamış, 27 Şubat İmralı çağrısına riayet etmemiştir.
Halbuki İmralı’nın çağrısı PKK’nın yanı sıra bölücü terörün tüm bileşenlerini kapsamaktadır. En azından bizim anladığımız böyledir, yorumumuz bu doğrultudadır.
Beklentim şudur: PKK’nın kurucu önderliği SDG/YPG’ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir.
Esad rejiminin devrilmesinden sonra ilk kez yapılan Halk Meclis’i seçimlerinin demokratik istikrar içinde yeni dönemin, yeni siyasi ve toplumsal mekanizmanın ağırlık merkezi olması yönünde fikir birliği hasıl olmuşken; Rakka, Haseke ve Süveyda’nın bunun dışında kalması 10 Mart Mutabakatının ruhuyla çelişmektedir.
Gerekirse Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda görev yapan milletvekillerinden bir grup İmralı’ya giderek yüz yüze görüşme sağlamalı, mesajlar ilk ağızdan alınmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Bunda çekinilecek bir husus görmüyorum.
Bizi bağlayan açıklama 27 Şubat İmralı açıklamasıdır.
Bu açıklamanın güncellenerek daha detaylandırılması ve çerçevesinin genişletilmesi hayırlı gelişmelere yol açacaktır.
Terörsüz Türkiye, tereddütsüz Türkiye’dir.
Terörsüz Türkiye, güçlü ve güvenli Türkiye’dir.
Terörsüz Türkiye, muasır ve müreffeh Türkiye’nin müjdesidir.
Terör sorununu çözeceğiz, bölücülük damarını kesip atacağız.
Siyasi, ekonomik ve hukuksal reformlarla toplumsal ahenk ve adaleti inşallah tam manasıyla inşa edeceğiz.
Şehit ailelerimiz kaygılanmasın. Gazilerimiz korkuya kapılmasın. Onların başlarını kesinlikle öne eğdirmeyeceğiz.
Pazarlık içinde değiliz. Al-ver sürecine tamamıyla kapalıyız.
Türkiye’nin egemenlik hukukunu, Cumhuriyet’in kurucu ve kuruluş felsefesini zayıflatacak hiçbir yanlışın içinde Cumhur İttifakı olarak yer almayız, alamayız, almayacağız.
Maksadımız milli birlik ve kardeşliğimizi, bunun yanı sıra iç cephemizi tahkimini ve taçlanmasını sağlamaktır.
Yaşasın Türk milleti.
Yaşasın ve payidar olsun Türkiye Cumhuriyeti.
Sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir yasama yılı geçirmenizi temenni ediyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.